İlk olarak 1980’li yılların başlarında üroloji pratiğine giren Extracorporeal shock wave lilthotripsy (ESWL) zaman içerisinde üriner sistem taş hastalığına bakış açısını değiştirmiştir ve zamanla tedavide ilk seçenek olmuştur. Teknolojik ilerlemelere paralel olarak geliştirilen endoürolojik cihazlara rağmen ESWL çoğu taş hastası için hala ilk seçenek olarak önerilmektedir. Ayaktan tedavi, düşük mortalite ve morbidite riski, hasta uyumu ve tedaviye kolay ulaşılır olması ESWL tedavisinin diğer alternatif tedavi yöntemlerine göre avantajlarıdır. ESWL; vücut dışından gönderilen şok dalgalarıyla taşın kırılması demektir. Tedavinin amacı mevcut taşın kendiliğinden düşebilecek kadar küçük parçalara (≤4 mm) kırılması ve vücuttan idrar yardımıyla atılmasıdır. Şok dalgalarının etkisi ilk olarak uçaklar üzerine yağmur damlalarının oluşturduğu hasarın araştırılması esnasında tespit edilmiştir. Bundan yola çıkarak Alman Hükümeti ve Dornier Firması 1974 yılında ortak çalışmalara başlamış ve 1980 yılında Human-1 (HM-1) cihazı ile insanda ilk taş kırma tedavisi yapılmıştır. Yapılan klinik ve teknik çalışmalar neticesinde 1984 yılında genel anestezi altında ve bir su tankı içerisinde taş kırma tedavisi yapılabilen HM-3 cihazı) geliştirilmiş ve klinik kullanıma sunulmuştur. Yıllar içerisinde bilimsel gelişmelerin ışığında ESWL cihazlarında da yenilikler ve teknolojilerinde ilerlemeler sağlanmıştır. Her ne kadar mevcut yeni cihazlar kullanıcılar için kolaylık sağlayıp hastalar için daha konforlu tedavi olanağı sunsa da birinci nesil HM-3 litotriptörün sağladığı taşsızlık oranını yakalayamamışlardır. Ayrıca yeni ESWL cihazlarının kullanılması beraberinde uygulamanın getirisi olan bir takım sorunlara da yol açmıştır. Fakat taşın parçalanması, şok dalgasının odaklanması ve uygulanması gibi konularda yapılan son çalışmalar yeni cihazlarla ilgili sorunlar konusunda iyileştirmeler sağlamışlardır.
TAŞIN KIRILMASI ÜZERİNE TEORİLER
ESWL’nin çalışma prensibi; cihazın odağına denk getirilmiş olan taşın cihazın kaynağından üretilmiş olan enerji dalgalarıyla kırılmasıdır. Bu amaçla günümüzde elektrohidrolik, elektromagnetik ve piezoelektrik olmak üzere 3 ayrı enerji ve odaklama sistemi kullanılmaktadır. Taşın vücut içerisinde kırılması, uygulanan şok dalgalarının taşta oluşturduğu çatlaklar neticesinde olmaktadır. Bu çatlaklar şok dalgalarının oluşturduğu stresin en yoğun olduğu noktadan başlar ve tekrarlanan kırma seanslarıyla mevcut çatlaklar birleşir ve kırılma daha da ilerler. Yarılma ve kesme, çekirdekten parçalanma, kavitasyon, yarı-statik sıkma ve dinamik sıkma gibi taşın kırılmasını açıklamaya yönelik olan teoriler üzerine birçok çalışma yapılmıştır. Bütün bu çalışmalardan sonra oluşan ortak kanaat taşın kırılmasında odak genişliğinin önemli olabileceğidir.